Marie McCray, sıcak yaz akşamında pencereden gelen hafif rüzgârla birlikte içindeki tutkuya yenik düştü. Evin içinde dolaşan sessizlikte, hissettiği duygu yoğunluğu onu başka düşüncelere sürüklüyordu. Bugün yalnızdı; ancak yalnızlık, ona derin bir keşfe çıkma fırsatı sunmuştu. Duvardaki saat tiktak ederken, Marie’nin aklında bir düşünce belirdi: Kendi bedenini keşfetmek için mükemmel bir an. Kırmızı saçları ve kıvrımlı bedeniyle aynaya yaklaştı. Yavaşça elini cildine götürdü ve parmak uçlarıyla vücudunun her bir köşesini okşamaya başladı. Sıcaklığı hissettikçe, içindeki arzu daha da kabardı. O anda yaşadığı heyecan, ona son derece kişisel ve özel bir deneyim armağan ediyordu. Gözlerini kapatarak, bu anın tadını çıkarırken hayal gücü devreye girdi. Her dokunuşuyla birlikte kalp atışları hızlandı; duyguları arasında kaybolmuştu artık. Kendine olan güveni arttıkça, vücudu daha çok yanıt vermeye başladı. Marie’nin elleri giderek daha cesurlaşırken, içindeki tutkuyu dışarıya yansıtmanın yollarını arıyordu. Vücudu ona kendini bırakması için çağrıda bulunuyordu ve Marie bu çağrıyı duymaktan kendini alıkoyamadı. Parmaklarıyla keyifle oynarken, ruhundaki özgürlüğü de hissedebiliyordu. Her şey çok güzel ilerlerken, zirveye ulaşmanın eşiğindeydi artık. Kalbinin hızlı atışları eşliğinde kendisini tamamen serbest bıraktı. O anki coşkusu anlatılmazdı; tüm düşüncelerinin ötesinde sadece o an vardı ve Marie bunu doyasıya yaşıyordu. Sonunda doruk noktasına ulaştığında, dengesi kaybolmuş ama ruhu rahatlamıştı. Tüm o hürriyet hissi içinde kaybolmuştu; bu muhteşem deneyimin sonunda kalbindeki tatmin duygusuyla tekrar kendi içine döndü. Yavaşça geriye yaslanarak gözlerini açtığında yüzünde tatlı bir gülümseme belirmişti; çünkü kendisiyle olan bu özel yolculukta hiç beklemediği kadar mutlu olmuştu. Marie’nin yaşadığı bu anlar, sadece fiziksel değil, duygusal olarak da zenginleşmişti ve bu deneyimle birlikte kendi özüne dair birçok şey keşfettiğini biliyordu.
